İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İnsan hakları mı?

İnsanın doğuştan kaynaklanan hatta cenin halinde olduğundan itibaren sahip olduğu temel hakları bulunmaktadır. Bu temel hakların başında insanın yaşam hakkı gelmektedir. 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile insanların temel hakları koruma altına alınmış olup bildirgenin Birleşmiş Milletler’e üye olan ülkeler açısından da bağlayıcılığı bulunmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tüm insanların özgür, eşit, birbirlerine kardeşlik anlayışı ile davranmaları gerektiğini ifade etmiştir. Bildirgenin “kardeşlik” anlayışı olarak kabul ettiği anlam ve mana bir ülkede yaşayan beyazların siyahlara ve/veya siyahların beyazlara üstünlüğü değil her insanın birbirine haklar yönünden eşit olduğudur. Bildirgenin vurguladığı “kardeşlik” anlayışı dünyanın tüm ülkelerinde hakim olmuş olsaydı dünyada sosyal adaletsizlik olmazdı. Sosyal adalet endeksinde AB ve OECD ülkeleri arasında 41 ülkede Türkiye 40. sırada yer almıştır. İlk sıralarda İskandinav ülkeleri yer alırken ABD de son sıralarda yer almıştır. Bu durumun sebebi ise dünyada emperyalist politikaların alabildiğince hakimiyet alanlarını genişletmiş olmasıdır. Gelir dağılımının adil, hakça paylaşılmadığı ülkelerdeki sosyal adaletsizlik ülkelerin insan haklarında da geri gittiğinin göstergesidir.

İnsanların yaşam haklarının, can ve mal güveliklerinin teminatı Anayasalardır. Anayasalar ile koruma altına alınan temek hak ve özgürlüklerin sınırlaması ancak kanunla ve çıkacak kanuni sınırlamanın da demokratik toplum düzeninin gereklerine, hakkın özüne aykırı olmamak kaydıyla ölçülülük ilkesine uyarak yapılması gerekmektedir. Ülkemizde kabul edilmiş olan Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ile ve kararnameler ile yönetim nedeni ile Anayasamızda ifade edilen yasa ile temel hak ve özgürlüğün sınırlandırmasına dair hüküm bir anlamda hükümsüz kalmıştır. Zira uygulamada yasamanın ağırlığı azalmış, kararnamelerin etkisinin alanları genişlemektedir. Bu durum ise yasanın yerini daha da çok kararnamenin alacağının ipuçlarını vermektedir. Bu nedenlerle vatandaşın hakkının savunucusu olan avukatların adliyeye girerken “güvenlik” gerekçesi ile X-Ray cihazlarından geçirilmesi esasından vatandaşa, adliye hak aramak için gelene güvensizliğin göstergesidir. Devlet vatandaşın temel ve hak özgürlüğünü korumakla görevli iken bu korumayı şüpheci anlayışla yerine getirmemelidir. Aksi halde devlet vatandaşına potansiyel suçlu gözüyle bakacaktır ki bu durum ise devletin otokritikleşme sorununu doğuracak hak ve özgürlüklerde geriye gidiş güvenlikçi politikalarda ise artış gösterecektir.

İnsan haklarında batı demokrasilerinde özellikle kara Avrupa ve İskandinav ülkelerinde görülen yaşam standardına ulaşabilmenin yolu hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün her şeye rağmen hakim olacağına dair bireyde, vatandaşta olan inancının yerleşmesidir. Bu inancın yerleşmesinin yolu ise hakkın adil, kısa sürede bağımsız yargı makamlarının dağıtılmasından geçmektedir. Kararnameler ile yasaların olduğu yerde yargı makamları yasalar ile kararname arasında sıkışmış kalmış durumda ve kararnamelerin etkinliğinin her geçen gün arttığı yerde insan hakları mı?

Durmuş TÜRK

Mission News Theme by Compete Themes.