Tarihsel Utanç ve Devletin Suç Ortaklığı
Bu topraklarda devletin eli yalnızca insanları yönetmek için değil, kimilerini öldürmek, kimilerini yok saymak, kimilerini ise susturmak için de kalkmıştır. Maraş’ta kadınların “Beni sen öldür, onların eline bırakma” dediği günlerden, Suriye’de bir halkın yok edildiği günlere; dünden bugüne, devletin adını sıkça duyarız. Dün Türkiye’de Alevilere yapılanlar, bugün yanı başımızdaki Suriye’de tekrarlanıyor. Ve dün Almanya’da yaşanan terör saldırısıyla, dünyanın dört bir yanında insanlık bir kez daha susturulmaya çalışılıyor.
Maraş Katliamı, organize bir vahşetti. Kadınların, çocukların, bebeklerin bile hedef alındığı bu saldırılarda devletin rolü büyüktü. Kolluk kuvvetleri saldırganları engellemedi, aksine yollarını açtı. Katillerin eli kanlıyken güvenlik güçleri, kameraların karşısında masum numaraları yaptı. Maraş yalnızca birkaç fanatik grubun eseri değildi; bu, bizzat devletin planladığı ve uyguladığı bir politikaydı. Öyle ki dönemin yetkilileri, kontrgerillanın varlığını inkar etmek yerine onu kutsadı. Peki bu kirli düzenin amacı neydi? Alevileri susturmak, korkutmak ve sindirmek.
Amaçlarını büyük oranda başardılar. Katliamın ardından binlerce insan evini terk etti. Geride kalanlar ise yoksulluk ve korku içinde yaşamaya mahküm edildi. Bugün hala Maraş’ın hesabı sorulmadı. Çünkü failler devlete hizmet edenlerdi, devletin bekası için kan dökenlerdi. Türkiye’de “beka” adı altında işlenen cinayetlerin hesabı hiç sorulmaz; çünkü suçlunun bizzat devlet olduğu yerde, adalet yalnızca bir kelimedir.
Maraş’ta Alevilere yapılan zulüm, Suriye’de inanç gruplarına yapılan katliamlarla birebir örtüşüyor. Suriye’de başlayan savaş, yalnızca bir coğrafyayı değil, bir halkı hedef aldı. Bugün yanı başımızdaki yangın, hem emperyalist ülkelerin hem de Türkiye gibi müdahil devletlerin çıkar savaşına dönüştü. Türkiye, sınır ötesi operasyonlarıyla savaşı körüklerken, Suriyelilerin acılarından medet umuyor. Bir halkı yerinden eden bu politikalar, ne yazık ki Türkiye’nin geçmişte uyguladığı iç politikaların bir dış yansımasıdır. Dün Maraş’ta kadınların bedenleri parçalanıyordu; bugün Suriye’de çocukların bedenleri sahillere vuruyor.
Devlet yine aynı hikayeyi anlatıyor. “Beka.” Bu seferki hedef sınırın ötesindeki halklar. Ancak gerçekte hedef alınan, bir halkın onuru, yaşam hakkı ve kültürüdür. Bu savaş, devletlerin çıkarlarını masum bedenler üzerinden yazdığı kanlı bir destandır.
Almanya’da dün yaşanan terör saldırısı, yalnızca bireysel bir eylem değil; sistematik bir nefretin sonucudur. Avrupa, ırkçılığı yıllarca besledi. Batı’nın İslamofobik politikaları, yabancı düşmanlığını yalnızca körüklemekle kalmadı, aynı zamanda bu tür terör eylemlerini cesaretlendirdi. Almanya’da bir camiye ya da bir göçmen mahallesine yapılan saldırının failleri yalnızca bombayı patlatan ya da kurşunu sıkan kişi değildir. Bu saldırının asıl faili, politikalarıyla bu nefreti besleyen ve meşrulaştıran devlettir.
Ancak burada da iki yüzlü bir devlet politikası var. Avrupa, bir yandan kendi topraklarında ırkçı saldırıları görmezden gelirken, diğer yandan Ortadoğu’daki savaşları kışkırtıyor. Suriyelileri öldüren, halkları yerinden eden emperyalist politikaların ortağı Avrupa’dır. Almanya’da patlayan bombanın sesi, Suriye’nin bombalanan köylerinden duyulmaktadır.
Türkiye’de Maraş, Çorum ve Sivas’ın, Suriye’de savaşın, Almanya’da ırkçı terörün sorumluları farklı gibi görünse de, asıl fail aynıdır. Devlet. Devlet, kendi çıkarları için halkları birbirine düşüren, inançları hedef alan ve masum bedenler üzerinden oyunlar kuran bir aygıttır.
Bu yüzden Maraş’ı unutamayız. Çünkü Maraş’ı unutan, Suriye’deki savaşı görmezden gelir. Suriye’yi unutan, Almanya’da yükselen ırkçılığı anlamaz. Hepsi aynı zincirin halkasıdır. Artık bu zinciri kırmak, devletin suçlarını açıkça konuşmak ve adalet talep etmek zorundayız.
Çünkü sessiz kaldıkça, hepimiz bu suçun bir parçası oluyoruz.
Elif KELEŞ’O