İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ahmet Güden – Kürt Sorunu Erdoğan’ı da Çözecektir

Kürt Sorunu Erdoğan’ı da Çözecektir

Şimdi geçmişe dönüp hafızamızı yoklayalım. Erdoğan ilk başbakan olduğu zaman bir çoğumuz hatırlayacaktır ki Diyarbakır’a gelmiş. Diyarbakır meydanında Kürt sorunu var, Kürt sorunu benim sorunum, dolayısıyla bu sorunu ben çözeceğim demişti.

Erdoğan’ın o gün söyledikleri elbette ki önemliydi.  Böyle bir açıklama yapması toplumun birçok kesimi tarafından son derece önemli görülmüş ve sorunun çözümü konusunda gereken destek verilmişti.

Fakat o gün gözden kaçırılan bir husus daha vardı. Erdoğan’dan önce buna benzer açıklamaları bazı liderlerde dile getirmişlerdi.

Demirel’de, Mesut Yılmaz’da Kürt gerçekliğini tanıyoruz demişler, yalnız bunun ötesine geçmemişlerdi.  Sadece kendi iktidarlarının daha rahat sürdürebilmek için bu söylemleri dile getirmişlerdi. Bu yaklaşım içinde bulunan odakların hiçbir çözüm getirmedikleri kendi iktidarları çözülmüş, kendileri ile birlikte geride hiçbir iz bırakmadan tarihin tozlu raflarında yerlerini almışlardı. Yani Demirel ve Mesut Yılmaz Kürt sorununu çözemedikleri için tarihin tozlu raflarında yerlerini kaldırıldılar. Erdoğan da çözemedi, öyleyse o da gidecektir.

Erdoğan geldiği günden bugüne kadar yer yer sorunun varlığında söz etse de sorunları çözecekmiş gibi görünse de hiçbir zaman çağdaş, demokratik, eşitlikçi ve adil bir çözümde yana olmadığı artık net bir şekilde görüldü.

Kürt sorunu birçok ülkeyi etkilediği gibi Türkiye siyasetini de çok uzun yıllardan beri derinde etkilemekte. Bölge ülkeleri olduğu gibi Türkiye siyasetçileri çözmek yerine sorunların daha da derinleşmesine ve içinde çıkılmaz bir noktaya taşıdığı bilinen bir gerçektir.

Erdoğan kendi iktidarı süresince ne zaman zora girdiyse her türlü hile başvurmuştur. Yer yer başta Kürt sorunu olmak üzere birçok sorun dile getirmesi de bunun dışında tutulmamalıdır. Fakat aldatıldığını düşünen Kürtler Kızılbaşlar ve birçok çevrede Erdoğan’ın bu yaklaşımını karşı bir tavır geliştirildi. Dolayısıyla bu çerçevede ilk olarak HDP’nin 7 Haziran seçimlerine parti olarak girmesini ile başlayan bir gerileme süreci olmuştur. Elbette ki 7 Haziran süreci ile başlayan süreç her geçen gün Erdoğan’ın hızla siyasi gücünü kaybetmeye devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

31 Mart seçiminde HDP’nin uygulamış olduğu seçim stratejisi demokratik mücadele yönteminin belirleyiciliği daha net olarak ortaya çıktı. Üstelik sadece Kürt Halkının sadece kendi taleplerini değil toplumun büyük bir kesimin de taleplerini dile getirdiğini söyleyebiliriz. HDP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde almış oldu bu karar tüm dengeleri alt üst etmeyi Türkiye siyasetinde yeni bir çığır açmayı başardığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

O günden bugüne AKP MHP koalisyonu ısrarıyla yenilenen İstanbul seçimi, saray ve ortakları açısından hezimet sayılabilecek ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Fakat bu denli bir yenilgiye ne Erdoğan ne de ortağı olan Bahçeli tarafından bekleniyordu.

İstanbul seçimleri trajediyken, komediye dönüştü. Erdoğan’ın 1 Kasım rüyası 23 Haziran’da kâbusa dönüştü. Seçim sürecinde çeşitli sebeplerle müdahale imkanları daralan sarayın, seçimin sonuçlarına da müdahale imkanının kalmadığı ortaya çıktı. Erdoğan kaybetti. Demokrasi güçleri kazandı.

AKP MHP koalisyonu Çıplak gerçek, tekrar ettirilen İstanbul seçiminin aslında bir şehrin değil ülkenin seçimi olduğu gerçeğidir.

İstanbul’da oy verenler bir belediye başkanı seçmemişler, MHP-AKP-koalisyonu kalıcı hale getirmek istediği baskı düzenine dur dediler.

Seçimler, HDP’nin bir siyasal aktör olarak ülkenin bütününün kaderi üzerinde belirleyici bir hale geldiğini açığa çıkarmış, Kürt siyasal hareketi Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından kilit role sahip olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Aynı seçimler Kürt halkının kendi sorunlarının çözümünü, Türkiye’nin demokratikleşmesinde geçtiğini kendi kaderini emek ve demokrasi güçlerinin kaderi ile birleştirdiğini açık bir şekilde görmekte.

İstanbul seçimi, Türkiye’nin seçimi ise seçimde Erdoğan’ın kaybetmesini sağlayan temel aktör HDP kitlesi olmuştur. Eğer yeni bir başlangıç yapılacaksa, başlanması gereken ilk yer Kürt sorununda adil, demokratik bir çözüm için harekete geçmek, HDP’nin hakkını HDP’ye teslim etmek olmalıdır. Aksi takdirde hakikat bir kez daha inkar edilmiş olacaktır.

Seçimin hemen sonrasında yapılan açıklamalar, seçim zaferini Erdoğan’ın yenilgisi olarak sokaklarda kutlayan kitlenin beklentileri ile çok uyumlu olmadığını gözaltı etmemek gerektiği kanısındayım.

Gerek İmamoğlu gerekse Erdoğan bu seçimi İstanbul sınırları içerisinde hapsetmek istemektedirler. Erdoğan, tıpkı 31 Mart akşamı yaptığı gibi 2023’e kadar Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatma gereği duyması da ayrı değerlendirilmesi gereken bir konu.

Seçim sonrasında açıklama yapanların büyük bir kısmı, seçimi İmamoğlu’nun zaferi ile sınırlandırmak ve neredeyse mazbatanın teslimi ile noktayı koymak niyetindedir. Sokakta zaferi kutlayan kitleler, İstanbul’daki AKP MHP koalisyonu yenilgisini, sarayın yenilgisi olarak okumaktadır, gerçek olan da budur.

Erdoğan ağır bir yenilgi almış, kalıcılaştırmak istediği baskı rejiminin dayanakları ortadan kalkmış, yaslandığı ötekileştirme ırkçı şoven politikalarını artık bir anlamının olmayacağı 23 Haziran seçimleriyle bir kez daha kendini ortaya koymuştur.

Burada farkı yaratması gerekenler, demokrasiye inanan güçlerdir. İstanbul seçimleri, AKP MHP koalisyonun iktidarını sona erdirecek güçlü bir dalganın başlangıcı olarak görülmelidir.

Dolaysıyla sokaklarda AKP MHP koalisyonuna karşı kazanılmış zaferi kutlayan halk kitlelerinin değişim talebinin politik sözcüleri haline gelmelidir. CHP yönetimi zafer kutlamalarını hızla sönümlendirip, saraya karşı öfkenin büyümesini engellemeye çalışacaktır. İstanbul zaferini sarayın kurmak istediği baskı düzeninin yıkılmasına kadar götürecek, zafer kutlamalarını saraya karşı öfke seline dönüştürecek olanlar, seçim sürecinde en geniş ittifak içerisinde yan yana gelen Kürt halkı ve sosyalist hareketlerdir. Saray, ağır bir darbe yemiş ama henüz yıkılmamıştır. Ülkenin demokratikleşmesi, Kürt sorununun adil, demokratik temelde çözüme kavuşması için bu seçin sonuçları son derece önemli. Dolayısıyla bu seçimler şunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Sorunların çözme iradesi göstermeyen hangi siyasi olur olursa olsun sorunlara rağmen iktidarını sürdüremeyecek bilmelidir. Ülkemizde yüzyılı aşkın bir süreden beri farklı dillerin kültürlerin inançların süregelen sorunları bugün halen devam etmektedir.

Bir kez daha dile getirmek gerekirse 23 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasi tablo önümüzdeki süreçte farklı bir iktidarın ortaya çıkması olasılığın yüksek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  Fakat bundan sonra oluşacak olan iktidarlar da başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin sorunlarını çözmeye siyasi iktidarlar tıpkı daha öncekiler gibi tarihinin tozlu raflarında yerlerini alacaklarında hiç kimsenin kuşkusu olmasın…

Saygılarımla…

Mission News Theme by Compete Themes.