IRAN’DA KADIN DEVRIMI
İran, tarihin en eski uygarlıklarından biri olmakla birlikte Iran toplumu geleneksel olarak katı ataerkil bir yapıya sahiptir. Ancak ilerleyen modernleşme ile birlikte kadınların toplumsal konumu İslam Devrimi’ne kadar görece iyileşmiştir. Örneğin, İranlı kadınlar 1960’larda Beyaz Devrim’in (1963) bir parçası olarak oy kullanma hakkıni kazandi, kürtaj serbest bırakıldı, boşanma yasaları yeniden düzenlendi ve laikleştirildi.
Şairinden pilotuna bircok meslek grubunda kadinlar tercihlerini özgürce secip özgürce icra edebiliyordu. Önegin Mahnaz Afkhami; ilk kadin bakan oldu, ancak 1979 Iran Islam devriminden sonra görevinden alındı. Farrokhroo Parsa; İran’da üst düzey siyasi pozisyonlara sahip ilk kadındı ve ayni zamanda eğitimci ve doktor olmasinin yaninda kadın hakları savunucusuydu. İslam Devrimi’nden sonra idam edilen eski siyasi sistemin tek kadın temsilcisiydi. Shirin Ebadi, İran’da yargı görevi yapan ilk kadındı. İran tarihinin ilk kadın hakimiydi ve 1975’ten 1979’a kadar Tahran Şehir Mahkemesi’nin senato başkanligini yapti. 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra zorla görevden alındı ama mücadelen vazgecmedi. 1994’te, örneğin çocuklara yönelik mevzuatı iyileştirmeyi amaçlayan Çocuk Hakları Koruma Derneği’nin çocuk hakları örgütünü kurdu. İran’da kızlar için dokuz, erkekler için on beş olan cezai sorumluluk yaşının yükseltilmesi çağrısında bulundu. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne dayanarak, kadınların kamusal yaşamda, çocuk haklarında ve yargı reformunda bağımsız yargıçlar ve avukatlarla eşit rol oynamasını savundu, taşlama gibi insan hakları ihlallerine karsi durdu, farkli etnik ve inanc gruplarinin (kürtler ve bahailer gibi) kendilerini özgürce ifade edebilmelerini savundu ve coğulcu bir demokratik toplum çağrısında bulundu, köktenci fikirleri reddetti. Ebadi, kadın haklarını ve barışçıl bir dünyayı savundu. 2003 yilinda Ortadogu cografyasindan NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ alan ilk kadin oldu. Iran rejimi onu tehdit etti ve idamla yargiladigindan 2009’da ülkesini terketmek zorunda kaldi. Avrupada’da ara vermeden devam ettirdigi mücadelesine tanik olup yakinen tanima firsatini bulmustum.
Isimleri duyulmus ve duyulmamis tüm bu degerli kadinlarin mücadelesine ve ödedikleri bedellere ragmen Iran’da kadina karsi siddet, baskilar ve kisitlamalar hiz kesmedi. Rejim dini kurallara dayandirdigi bu cehennem ötesi hayati kadina dayatmaya devam etti. Öyleki artik aile icine kadar etki etmeye basladi. Örnegin kocanin kadina karsi her türlü istegini uygulamak icin zor kullanma “hakkı” verildi ve boşanma hakkı erkeğin tek taraflı hakkı olarak kabul ettirildi.
Cezaevlerinde kadınlar genellikle cinsel tacize ve hatta tecavüze maruz birakildi. Bazı durumlarda, İranlı din adamları, kadınların iradesine karşı, pasdaran ve kadın mahkumlar arasında “geçici evlilikler” düzenleyerek, infaz öncesi tecavüzü “yasal” hale getirdi. Birleşmiş Milletler Özel Elçisi, İslam Cumhuriyeti’ndeki insan hakları durumuyla ilgili 1990 tarihli bir raporda, ölüme mahkum edilen bakirelerin zorla evlendirildiğini ve idam edilmeden önce tecavüze uğradığını tesbit etti. Cünkü İslam hukukuna göre bakireler idam edilemiyor. Bazı üst düzey İranlı politikacıların itirafina rağmen, yetkililer cezaevlerinde veya gözaltı sırasında bu tür tecavüz vakalarinin varligini reddediyor.
Gözlemcilere göre, kadınlara yönelik baskı 2014’ten bu yana büyük ölçüde artarak devam etti. “Düzgün giyinmediği” iddia edilen kadınlara defalarca asit saldırıları dahil her türlü uygulama yapıldı. Sokakta ahlak polisi tarafından sıkı bir şekilde kontrol
edilen ve kadınlar için uygulanan başörtüsü zorunluluğu ve diğer kiyafet düzenlemeleri ile kadinlarin toplumsal alandaki yasami kisitlanmaya calisildi.
Ancak, bu baskici politikalara ragmen kadinlar düzenli olarak hep protesto ettiler ve kendilerine dayatilan bu yasalari reddettiler.” Beyaz carsamba” gibi sembolize edilen etkinlikler etrafinda birlesip, örgütlenip direnen kadinlar rejim tarafindan bastirilmaya calisilsa da kadinlarin iradesini bastirmayi basaramadi
Özellikle bilinmesi gerekir ki Iran’da kadinin özgürlük bilinci ve talebi cok güclüdür. Islam devrimi sonrasinda dinsel yasalarla baski altina alinmaya calisilan toplumsal sisteme ragmen, kadınların eğitim seviyesi yükselmeye devam etmiştir. Bilimde sanatta ve edebiyatta var olma arayisi hep devam etmistir. Tam da bu nedenle denilebilir ki, Iranda gelisen özgürlükcü ve esitlikci toplumsal harketin merkezinde yer almaktadir ve bu hareket yillardir emek vererek, agir bedeller ödeyerek, deyim yerindeyse kadin eliyle ilmik ilmik örülerek büyümeye devam ediyor.
Iran rejimi kadin üzerinden bütün toplumu rehin almaya ve kendini devam ettirmeye calisirken, toplum da kadin etrafinda kenetlenerek bu zorba rejimi altetmeye calisiyor.
JİNA MAHSA AMİNİ‘nin ahlak polisi tatafindan göz altina alinip öldürülmesine tepki olarak gelisen halk isyani sadece bir kivilcimin ateslenmesi idi. Toplumsal alanda yükselen özgürlük ve esitlik talebi, tüm zorba sistemlerde oldugu gibi, baskinin daha da arttirilmasinin tercih edilmesi, celiskinin derinlesmesini, yönetici sinifin yozlasmasini, ahlaki cürümesini ve giderek toplumdan uzaklasmasini saglamistir. Bu da insan haklari ihlali, issizlik ve halkin yoksullasmasiyla birlikte, farkli etnik ve inanc grubuna dahil olanlarin, farkli yasam tarzini tercih edenlerin, farkli cinsel yönelimi olanlarin yasamina müdahale edip tek tiplestirmeyi, yani bir bütün olarak tüm toplumu kendine göre dizayn etme adina baskinin arttirilmasina yol acmaktadir ve artan idam cezalari bunu isaret etmektedir.
Jina Mahsa Amini’nin katledilmesi, basta kadinlar olmak üzere farkli toplumsal kesimlerin bu zorba rejime karsi ortak tavir almanin, birlikte mücadele etmenin zorunlulugunu aciga cikarmistir. Nefes aldirmaz hale gelen bu sisteme karsi canlari pahasina sokaklara cikip buna karsi gelmenin direnmenin disinda baska sanslarinin kalmayisinin bir sonucudur bugünkü direnis. Sorun sadece kadinlarin sorunu degil bütün toplumun, Iran ulusunun sorunudur cünkü.
Islam devriminden bu güne bircok yolu deneyen iranli kadinlar bu defa bir sac teline tutunarak, özgürlük sarkisiyla kalkti ayaga ve dansla direniyor gerici zorbaligin karsisinda. Tipki Emma Goldman‘in da dedigi gibi; ‘dans edemeyecegim devrim benim devrimim degildir.‘ Kadinin özgür olmadigi devrim, kadinin devrimi degildir. Kadin kendi devrimini kendisi yapmali, öncüsüde yol gösterenide, önderide kendisi olmalidir. Erkegin öncülügüne, fikrine, önderligine, ona bahsettigi bir devrime ihtiyaci yoktur, erkek isterse eşlik
edebilir destekleyebilir ama kadin adina devrim yapamaz. Bundan dolayidir ki kadin bilinclenmeli bilinclendikce de güclenmeli ki kendini gercek anlamda özgür kilabilsin.
Sonuc olarak; Iran’da bugün kadin öncülügünde gelisen isyan ve toplumsal hareket basarili olabilir ve ya bastirilabilir. Bu tamamen taraflarin bu sürecteki kararlilik ve örgütlenme düzeyine baglidir. Ancak görünen o ki Irandaki kadin özgürlük bilinci ve talebi bir yandan tüm dünya kadinlarina güclü bir ilham kaynagi olusturmakta , diger yandan da bulundugu yerde kendini büyüterek güclenmeye devam edecektir. Ta ki tüm toplumu özgürlestirinceye dek…
Su Tugrul – isviçre.