IRK, IRKÇILIK ve SAĞLIK
Irk Nedir ?
Irk kavramı hem sosyal bilimlerin hem de doğa bilimlerinin
kullandığı bir kavramdır. Kavramı siyasetten biyolojiye,
antropolojiden genetiğe kadar çeşitli alanlarda görmek
mümkündür. Dolayısıyla kavram farklı bağlamlarda gelişen
anlamlara sahiptir. Belli bir ırkın üstünlüğü inancı üzerine inşâ
edilen ırkçılık birçok sosyal sorunun kaynağını oluşturmaktadır.
Dolayısıyla ırkı, insanlar arasındaki biyolojik farklılıklarla
açıklayan klasik antropolojik yaklaşımın günümüz
toplumlarında gelişen ırkçılığı açıklamada yetersiz kalacağı
açıktır.
Sosyal bilimler bağlamında ırk; akrabalık ilişkisi sebebiyle belli
bir topluluk tarafından paylaşıldığı düşünülen ve doğuştan gelen
biyolojik/fizyolojik özelliklere sahip olan topluluğa verilen
addır. Bu bağlamda insanlar, biyolojik nitelikleriyle tasnif
edilmektedir. Köken itibariyle Latince soy, tür, kök anlamlarına
gelen “rati” kelimesine dayanan ırk kelimesinin Avrupa
dillerinde 16. yüzyılda kullanılmaya başladığı görülmektedir
Ancak kavram genellikle tasnif ve betimlemeyi aşan şekillerde
bir halkın veya insan grubunun kendilerini ötekilerinden üstün
gördüğü ve bu iddiayı özsel bir farklılık öğretisi olarak
sundukları bir siyasi tahakküm ve ekonomik sömürü bağlamında
kullanılmıştır. Irk kavramı, büyük “insanlık ailesinin” farklı
kollarını ifade etme, toplulukların birbirleriyle tanışmalarını
mümkün kılma bağlamında işlevsel olabilecekse de hiyerarşiler
oluşturmaya başlayınca, “insanların en tehlikeli miti”ne ya da
“antropolojinin temel günahı”na dönüşmektedir.Bu günahın
başlangıcı, insanlık tarihinin başlarına kadar götürülebilir.
İnsanlar tarih boyunca her zaman ırk adı altında olmasa da belli
sınıflamalarla kendilerini farklılaştırmıştır. Antik Yunan’da
“ötekilerin” barbar olarak görülmesi bunun örneklerinden
biridir.
Irk kavramıyla genelde belli bedensel ve zihni özellikleri
paylaşan, aynı genetik çizgi üzerinde bulunan bir grup insan
tasavvur edilmektedir. Ancak 19. yüzyılda Lamarck, Darwin,
Wallace ve Mendel’in genetik üzerine yaptığı çalışmalar ırksal
bir sınıflamanın sorunlu oluşunu ortaya koymuştur. Sonuç
itibariyle bu çalışmalar bir insan topluluğunda birbirinden
oldukça farklı genetik yapıların olabileceğini göstermiştir.
Dolayısıyla insanları ortak genetik özelliklere göre sınıflayarak
ırksal bir kategorilerden bahsetmek “ırk içinde ırklar” gibi bir
sorun doğuracaktır. Yine aynı doğrultuda 20. yüzyıla
gelindiğinde kimi antropologlar da deri rengi, saç tipi gibi
niteliklerle insanların sınıflanmasının yüzeysel bir sınıflama
olacağını göstermişlerdir.
Kısacası insan topluluklarını sınıflamada kullanılan klasik ırk yaklaşımı sağlam dayanaklardan yoksundur. Zira belli bir “ırk” olarak kabul edilen bir grubun üyelerinin çeşitliliğinin, ırklar arasındaki çeşitlilikten daha fazla olabileceği genetik araştırmalarla ispatlanmıştır. Diğer yandan günümüzde artık insan grupları arasındaki farklılıkları ırksal kalıtım yerine tarihsel ve kültürel mirasla açıklayan daha doyurucu sosyolojik ve antropolojik çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca ırksal
farklılığın savunulması ve bunun bilimsel zeminde tartışılması insan onurunun hiçe sayılmasına ve insanların aşağılanmasına hizmet etmektedir.
Irkçılık nedir ?
Irkçılık; Balibar’ın da işaret ettiği gibi toplumdaki bütünsellik görüntüsünü tehdit eden isim, ten rengi, ibadet şekilleri gibi
farklılıkları yok etme arzusuyla “biz” kimliğini her türlü melezleşme, karışma ve istiladan koruma mecburiyeti hissederek ortaya konan söylem, temsil, şiddet, hor görme, hoşgörüsüzlük, aşağılama ve sömürü gibi pratiklerde kendini göstermektedir.“Ben-merkezci” ve dışlayıcı olan ırkçılık, şiddetli bir öfke, nefret, istememe ve aşağılama gibi pratiklerle görünürlük kazanmaktadır.
Irkçılığın en önemli göstergelerinden biri de, kişinin ötekini dışlamadan kendini olduğu gibi tanımlayamamasıdır.Sanki öteki değersizleştirildikçe, kişinin kendi kimliğinin değeri göreceli olarak artmaktadır. Bu anlamda ırkçılık “ben-merkezci” ve dışlayıcıdır. Dışlamanın şiddetli bir öfke, nefret, istememe ve aşağılama gibi pratiklerle görünürlük kazanmasıyla ırkçılık biçimlenmektedir. Dolayısıyla ırkçılık, bir düşünce biçiminin ötesinde uygulamaya dönük yapısıyla kültüralizm, etnisizm benzeri kavramlardan da ayrılmaktadır.
Irkçılığın Sağlığımıza Etkisi ?
Irkçılığın sağlığı ve sağlıkta ırksal/etnik eşitsizlikleri etkileyebileceği çeşitli yollarla ilgili bilimsel araştırmalarda istikrarlı ve sürekli bir büyüme olmuştur.
2011’de yapılan bir inceleme, genel olarak ayrımcılığın daha kötü sağlıkla ilişkili olduğunu bulan yaklaşık 50 ampirik çalışma buldu.Ayrışma ve doğum sonuçları arasındaki ilişkiyi inceleyen 42 makaleye odaklanan 2017 tarihli bir inceleme ve meta-analiz, ayrışmanın siyahlar için düşük doğum oranı ağırlığı ve erken
doğum riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu buldu.Yakın zamanda yapılan diğer araştırmalar, segregasyonun ABD doğumlu ve yabancı ülkelerde doğan siyah kadınlar için erken doğum ve siyahlar ve beyazlar için ölü doğum riskinin
artmasıyla ilişkili olduğunu ve etkilerin beyazlara göre siyahlar için daha belirgin olduğunu göstermektedir.Ayrışma ve kanseri inceleyen 17 makalenin sistematik bir incelemesi, ayrışmanın
siyahlar için hem meme hem de akciğer kanserleri için daha sonraki aşamada teşhis, yüksek mortalite ve daha düşük sağkalım oranları ile pozitif olarak ilişkili olduğunu buldu.Son çalışmalar, nüfus alt grupları için ayrım ve sağlık arasındaki ilişkideki farklılıkları vurgulamaktadır. Ulusal bir araştırma, ayrımcılığın, yoksulluğun yüksek olduğu ancak daha düşük olmayan mahallelerde siyahlar için kendi sağlık değerlendirmesinin zayıf olmasıyla ilişkili olduğunu
buldu.Beyazlar için sağlık durumunun kötü olmasıyla ilgili değildi, ancak beyazların yoksulluğun yüksek olduğu mahallelerde bulunma olasılığını azaltarak dolaylı olarak fayda sağladı.Ve 25 yıllık bir boylamsal çalışma, segregasyona kümülatif olarak daha yüksek maruz kalmanın, siyah kadınlarda yüksek obezite riski ile ilişkili olduğunu, ancak siyah erkeklerde olmadığını buldu
Görünüşte ırkçılıkla bağlantılı olmayan, ancak ırkçılığın sağlık üzerindeki etkilerini yansıtan stresörlerin katkısını anlamaya da dikkat edilmelidir. Toplumsal yas üzerine yapılan araştırmalar, ırkçılıkla bağlantılı yapısal koşulların, beyazlara kıyasla siyahlar
için daha düşük yaşam beklentisine yol açtığını gösteriyor.
Sonuç olarak, beyazlarla karşılaştırıldığında, siyah çocukların 10 yaşına kadar annelerini kaybetme olasılığı üç kat, siyah yetişkinlerin 30 yaşına kadar bir çocuğunu ve 60 yaşına kadar bir eşini kaybetme olasılığı iki katından fazladır. Bu yüksek oran yas ve sosyal bağların kaybı, siyahların yaşamları boyunca sosyal bağ düzeylerini ve fiziksel ve zihinsel sağlıklarını olumsuz etkileyen bir stresördür.Sevdiklerinizin
ölümü, yaşam olaylarının standart değerlendirmelerine dahil edilir, ancak bunun ırkçılıkla bağlantıları tipik olarak kabul edilir.
Bir tür toplumsal hastalık olarak nitelenebilecek ırkçılık; yanlış insan ve hayat anlayışı üzerine inşa edilen dünya görüşleri olarak karşımıza çıkmakta, ona karşı nitelikli ve güçlü bir mücadele ortaya konulmadıkça da tüm toplumsal yapıya sirayet etmektedir.
OSTEOPAT
cPNİ.GAPS Dnş.Uzm.Fzt. Ibrahim MAYDA